Thursday, May 3, 2007
translated poems 5--T.S.Eliot
Rhapsody on a Windy Night
Twelve o’clock.
Along the reaches of the street
Held in a lunar synthesis,
Whispering lunar incantations
Dissolve the floors of memory
And all its clear relations,
Its divisions and precisions.
Every street-lamp that I pass
Beats like a fatalistic drum,
And through the spaces of the dark
Midnight shakes the memory
As a madman shakes the dead geranium.
Half-past one,
The street-lamp sputtered,
The street-lamp muttered,
The street-lamp said, ‘Regard that woman
Who hesitates toward you in the light of the door
Which opens on her like a grin.
You see the border of her dress
Is torn and stained with sand,
And you see the corner of her eye
Twists like a crooked pin.’
The memory throws up high and dry
A crowd of twisted things;
A twisted branch upon the beach
Eaten smooth, and polished
As if the world gave up
The secret of its skeleton,
Stiff and white.
A broken spring in a factory yard,
Rust that clings to the form that the strength has left
Hard and curled and ready to snap.
Half-past two,
The street-lamp said,
‘Remark the cat which flattens itself in the gutter,
Slips out its tongue
And devours a morsel of rancid butter.’
So the hand of the child, automatic,
Slipped out and pocketed a toy that was running along the quay.
I could see nothing behind that child’s eye.
I have seen eyes in the street
Trying to peer through lighted shutters,
And a crab one afternoon in a pool,
An old crab with barnacles on his back,
Gripped the end of a stick which I held him.
Half-past three,
The lamp sputtered,
The lamp muttered in the dark.
The lamp hummed:
‘Regard the moon,
La lune ne garde aucune rancune,[1]
She winks a feeble eye,
She smiles into corners.
She smooths the hair of the grass.
The moon has lost her memory.
A washed-out smallpox cracks her face,
Her hand twists a paper rose,
That smells of dust and eau de Cologne,
She is alone
With all the old nocturnal smells
That cross and cross across her brain.’
The reminiscence comes
Of sunless dry geraniums
And dust in crevices,
Smells of chestnuts in the streets,
And female smells in shuttered rooms,
And cigarettes in corridors
And cocktail smells in bars.
The lamp said,
‘Four o’clock,
Here is the number on the door.
Memory!
You have the key,
The little lamp spreads a ring on the stair.
Mount.
The bed is open; the tooth-brush hangs on the wall,
Put your shoes at the door, sleep, prepare for life.’
The last twist of the knife.
[1] The moon does not hold grudges.
---------------------------------------------------
RÜZGARLI BİR GECEDE RAPSODİ
T.S. Eliot
Gece yarısı.
Sokağın kuytu köşelerinde
Ay sentezine tutulmuş
Ay büyüleri fısıldayarak
Çözülür hafızanın döşemeleri
Ve bütün belirgin ilişkileri,
Bölümleri ve köşeleri.
Önünden geçtiğim her sokak lambası
Ölüm mangasının davulu gibi çalar
Ve gece yarısı hafızayı silkeler
Karanlığın mekanlarından
Bir delinin ölü sardunyaları silkelemesi gibi.
Saat bir buçuk,
Sokak lambasının dili dolaştı,
Sokak lambası geveledi,
Sokak lambası dedi ki,
‘Bak o kadına
Sırıtır gibi sızan ışıkta
Kapının aralığından
Sana mütereddit kadına.
Göreceksin
Kadının elbise eteğinin
Yırtık ve kumlanmış olduğunu
Ve göreceksin göz kenarının
Eğri bir toka gibi kıvrıldığını.’
Hafıza
Eğri büğrü bir yığın öte beriyi
Öğürüp atar;
Kumsalda eğri bir dal
Dalgalar cilalamış atmış, pürüzsüz
Sanki dünya elevermiş gibi
İskeletinin sırrını,
Katı ve beyaz.
Bir fabrika avlusunda kırık bir yay.
Gücün bıraktığı şekle pas yapışır
Sert, kıvrık ve ikiye ayrılmaya hazır.
Saat iki buçuk,
Sokak lambası dedi ki,
‘Kanalizasyon deliğinde arazi olmuş kediye dikkat,
Dili dışarıda, ekşimiş yağı bir lokmada yutar.’
Ve çocuğun eli aniden uzandı
İskelede yuvarlanan oyuncağı cebe attı.
O çocuğun gözlerinde hiçbir şey göremedim.
Sokakta gözler gördüm
Işıklı panjurların arasından
İçeriye bakmaya çalışan
Ve bir yengeç, bir öğleden sonra, bir havuzda,
Yaşlı bir yengeç, sırtına yapışmış deniz kabukları,
Ona uzattığım sopanın ucunu kavrayıverdi.
Saat üç buçuk,
Lambanın dili dolaştı,
Lamba karanlıkta geveledi.
Lamba mırıldandı:
‘Aya bak,
Ay kin tutmaz,
Göz kırpar belli belirsiz,
Köşelere gülümser.
Çimlerin saçını okşar.
Ay hafızasını kaybetmiş.
Soluk bir çiçek bozuğu yüzü
Kadın elinde buruşturur kağıttan gülü
Toz ve bayat losyon kokan.
Tek başına
Beyninin içinde mekik dokuyan
Bütün eski gece kokuları ile baş başa.’
Hatırlama
Güneşsiz kuru sardunyalardan
Ve dip bucak tozdan gelir,
Sokaktaki kestaneler gibi kokar
Ve panjurları kapalı odalardaki kadınlar gibi
Ve koridorlardaki sigaralar gibi
Ve barlardaki kokteyller gibi kokar.
Lamba dedi ki,
‘Saat dört,
İşte kapının üstündeki numara.
Hafıza!
Anahtar sende,
Küçük lambanın halkası sahanlığı aydınlatır.
Yukarı çık.
Yatak açık; diş fırçası duvarda asılı,
Ayakkabılarını kapıya koy, uyu, hayata hazırlan.’
Bıçağın son bükümü.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment